• Okuduklarımdan, seyrettiklerimden aldığım notlar, izlenimler, incelemeler…

Müziğimi nasıl buldum?

Bazen arkadaşlar “çok teknik yazıyorsun” diyorlar. Bu yazı teknik bir yazı değil, nostaljik bir yazı. Eğer bu sayfalarda dolaşıyorsanız büyük olasılıkla müzik dinlemeyi de seviyorsunuzdur. Ben herhangi bir enstruman çalmasam da aktif bir müzik dinleyicisiyim. “Aktif” kelimesi ile başka işleri bırakıp müzik dinlemeye vakit ayırdığımı anlatmak istiyorum. Müzik dinlemeye nasıl başladığımı, Hi-Fi merakının nasıl oluştuğunu, sevdiğim müzikleri nerede, nasıl bulduğumu düşündüm. “daha anne karnındayken…” vb muhabbetlere girmiyorum. Düşünceleri yazıya dökünce aşağıdaki ortaya çıktı. Yazıya, ilgili zamanla ilgili bazı resimler paylaştırdım (bunlara tıklarsanız biraz daha büyük olarak görebilirsiniz). Ayrıca grup isimlerine tıklayarak o zamanların müziklerini dinleyerek de okuyabilirsiniz bu yazıyı. Yazarken hatırlamak benim de hoşuma gitti. Tabi yazılabilecek çok detay var. Ama kitap yazmıyoruz. Sonuçta bu bir günlük. Aşağıdaki bir özet.

İlkokul dönemlerim (1970-74):  Dual HS 1010İlk kaynak radyo tabi ki. Ankara’da oturuyorduk. Sevgili dayım Almanya’da çalışıyordu. Tam yılını hatırlamıyorum ama bize Almanya’dan Siyah beyaz bir SABA televizyon getirmişti. Sonraları Dual HS 1010 model bir pikabımız oldu. Gerçekten müzik dinlemeye o pikap ile başladım. 40 yıl sonra aynı modelin sahibinden.com’da satılık ilanını gördüm. Mono bir modeldi. Hoparlör üst kapağının içindeydi. İlk zamanlar Tom Jones, Engelbert Humperdinck gibi 45’lik plaklar hatırlıyorum. Bir de hikaye plaklarım vardı. Sonra plak çeşitleri arttı tabi. Özellikle pikabın başında mevcut plaklar ile çok zaman geçirdiğimi hatırlıyorum.

schaub-lorenzOrtaokul dönemlerim (1974-78): Ağabeyim İzmir’de okuyordu. Pikabı yanında götürmüştü. O zamanlar popüler olan Boney-M, Donna Summer vb artistlerdi. Bir grup arkadaş, pikabı olanın evinde toplanıp Queen, Electric Light Orchestra filan dinlerdik. Odamda, yatağımın baş ucunda, yanda resmini radiomuseum.org’dan bulabildiğim ITT Schaub-Lorenz marka bir radyom vardı. Sıklıkla Ankara Polis FM Radyosu dinlerdim. Polis Radyosu’nda belirli saatlerde sıkı bir rock yayını yapıldığını hatırlarım. Radyo sunucusunun “şimdi Küin’den (Queen) bir parça dinleyeceksiniz…” anonsu hala kulaklarımdadır. Radyo o zamandan beri hayatımda önemli bir yer tuttu. Şimdi bile bu tutku devam ediyor. Bugün, evde değişik odalarda 3 ayrı FM radyo var. Bununla da yetinmeyip bazı radyo programlarını podcast olarak cep telefonundan takip ediyorum.

BASF91cassettes_1_0

O zamanlar beğendiğim radyo yayınlarını kendi kullanımım için resmini gördüğünüz gibi BASF marka bir kaset çalar ile kayıt ederdim. Plaktan kasede kayıt olayı o zamanlar başlamıştı. Ankara Kızılay’da Tansel plak vardı. Oradan Pink Floyd’un Animals albümünü kayıt ettirdiğimi hatırlıyorum. Erick Von Daniken’in “Tanrıların Arabaları” ve “Yıldızlara Dönüş” kitaplarını o yıllarda Pink Floyd Animals eşliğinde okurdum. Şimdi bile Animals albümünü dinlediğimde, kitapların bende o zaman yarattığı hava gelir aklıma. Kitabın kafamda canlandırdıkları, müziğin hikayesinin önüne geçerdi. Aslında müziğin böyle bir etkisi var. Müzik, hafızaya, dinlendiği zamanın diğer olguları ile birlikte çıkmamak üzere kazınıyor.

animals_lp_uruguay_front   

Ortaokul yıllarımda ağabeyim üniversiteden mezun olup İzmir’den İstanbul’a geçti. Dual pikabı ve LP’lerini bana gönderdi. Yes, Genesis, King Crimson, Uriah Heep, Moody Blues, Pink Floyd, Rick Wakeman… vb bir kutu dolusu plak. O yaşlarda bu benim için çok büyük bir hazineydi. O zaman için tanımadığım bu grupları birer birer plaklardan keşfetmek çok zevkliydi. Progressive Rock ile tanışmam o zamanlar oldu. Aslında müzik zevkim o yıllarda, ağabeyim sayesinde şekillenmeye başladı. Aradan 40 yıldan daha fazla zaman geçti. O zamanlar yapılan müziğin hala çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bunu basitçe geçmişe özlem olarak nitelememek lazım. O zamanın müziklerini şimdiki yıllarda keşfeden genç arkadaşların da bunu anlayabildiklerini gözlemliyorum.

Ankara’da o yıllarda yakın aile dostlarımızı ziyaret ederdik. Sevgili Levent ağabeyin evinde müzik dinlemekten çok hoşlanırdım. Özel bir müzik dinleme odası vardı. Daha üst bir model stereo Dual pikap. Commodores, Temptations, Giorgio Moroder vb plaklar… Hatta müziğin ritmine göre yanıp sönen renkli ışıklar filan… Sonraları, lise yıllarında Karaköy Selanik pasajına gidip bunun için kendime bir ışık modülatörü almıştım. Daha sonraları bizim Dual HS1010 mono pikap, Levent ağabey yardımı ile stereo’ya çevirildi. İkinci hoparlör olarak evdeki başka bir radyonun hoparlörünü kullandım. Elektronik alet kurcalama merakım o zamanlar başladı sanırım.

yesYaz tatillerinin bir bölümünü İstanbul’da teyzemleri evinde geçirirdim. Bir yıl ağabeyim de katılmıştı bize. Getirdiği bir plağı ve özellikle bir parçayı çok dinlerdik. Yes’in Yesterdays albümünden “America“. Plağın o bölümü çalmaktan iyice aşınmış olmalı. Simon & Garfunkel’ın bu Yes yorumunu halen büyük zevk duyarak dinlerim.

Lise ve Üniversite Yıllarım (1978-1988) : Ankara’dan İstanbul’a 1979 yılında taşındık. Zaten İstanbul’da çalışan ağabeyim de bizimle oturmaya başladı. Böylece onun sayesinde daha fazla müziğe erişebilir hale geldim. Şimdi resmini bulamadığım Thorens marka bir pikabımız oldu. Ampli ve hoparlörlerimiz, elektroniğe meraklı bir arkadaş tarafından yapılmış cihazlardı. O yıllarda bir çok çeşitli gruplar dinliyordum ama özellikle Dire Straits‘in ilk albümlerini hatırlarım. Sonra, Foreigner, The Cars, Fleetwood Mac, Styx, Pink Floyd, Moody Blues… hatırlarım. Üniversite yılları ve arkadaş etkileşimleri ile müzik daha da önemli hale geldi. Belirli arkadaşlarım ile toplanarak müzik dinleme seansları yapardık. Bazı arkadaşlarımızın daha iyi müzik sistemleri vardı. Bir albümü alır evire çevire başından sonuna dinlerdik. Her bir plak çok değerliydi. Şimdiki gibi hızlı tüketim çılgınlığı henüz başlamamıştı.

TDK_SA-X_90O zamanlar çoğunlukla plak ve kaset kullanıyordum. Plaklarımızı çoğunlukla İstiklal Caddesi’ndeki “Amerikan Neşriyat Bürosu”ndan alırdık. Kaset doldurtmak da yaygındı. Bağdat Caddesi’nde “Metronom” vardı. Kaseti verirdiniz, seçtiğiniz albümü plaktan kasete çekerlerdi. İyi kayıt için kaset “chrome” tipi olmalıydı. Metronomda gördüğüm kaset deck’lere hayran hayran bakardım – “bir gün benim de böyle bir cihazım olacak mı?” diye.gx-r6

Ama benim için tape deck bakımdan ilahi cihaz Nakamichi Dragon idi. Manyetik teyp ile teyp kafasının açısı ve kafanın temizliği ses kalitesini, özellikle tiz performansını etkiler. Kullandığım teyp mekanizmasında, optimum sesi elde etmek için teyp kafasının yanındaki vidalar ile sürekli ayar yapardım. Nakamichi Dragon (ve diğer bazı modelleri) bu işi (Auto Azimuth Alignment) otomatik olarak yapabiliyordu. Ekonomik ve pratik sebeplerden dolayı “vintage” ürün merakım hiç olmadı. Ama eğer olsaydı, bugün bile mutlaka bir Nakamichi Dragon sahibi olmak isterdim.
Nakamichi Dragon

Lise ve üniversite dönemlerimde yeni müzikleri duyduğum en önemli kaynaklardan biri, TRT 3 radyosunda yayınlanan, Yavuz Aydar ve Şebnem Savaşçı’nın hazırlayıp sunduğu Stüdyo FM programı olmuştur. Diğer önemli bir kaynak ise Hülya Tunçağ‘ın sunduğu caz programları olmuştur. Bu radyo programları, senfonik ve progresif rock ile başlayan müzik zevkimin caza doğru yayılmasını sağladı. Önce pop-caz daha sonra jazz-rock-fusion ve klasik caza doğru. “Yayılma” kelimesini özellikle kullanıyorum ve “kayma” kelimesini kullanmıyorum. Çünkü, zaman içinde müzik dinlemeden aldığım zevk, değişik türlere yayıldı – ama öncekini terketmedim. Progressive rock, pop-caz, klasik-caz, jazz-rock-fusion, hatta elektronik (deep house gibi) ve klasik müzik… Dönem dönem bir türü daha fazla dinlemiş olabilirim. Ancak, tek bir türe bağlı kalmadım. Tabi ki sakındığım bazı türler oldu. Türünün iyi örneklerini, virtiözlerini takip etmeye çalıştım. Weather Report, John McLaughlin, Return To Forever, Mahavishnu Orchestra gibi gruplar hoşuma giderdi.

Ortaokuldan sonra Lise yıllarında iyiden iyiye elektroniğe merak salmaya başlamıştım. Zaten, o merak nedeniyle sonraları Elektronik Mühendisliği okudum. Asıl merakım ses mühendisliği idi. Ama o zamanlar Türkiye’de üniversitelerde öyle bir bölüm yoktu. Çok sonraları 1999’da İTÜ bünyesinde MİAM (Müzik İleri Araştırmalar Merkezi) kuruldu. Elektronik merakı nedeniyle harçlıkların önemli bölümü elektronik parçalara gitti. Karaköy Selanik Pasajı benim için önemli bir yerdi.  Şimdi Selanik Pasajının eski hali kalmadığı gibi zaten uluslararası büyük dağıtıcılara online sipariş vererek ihtiyacınızı temin edebiliyorsunuz. Kasetlerimi bir dönem, kendi yaptığım ampli, kutusu olmayan bir kaset deck ve yine kendi yaptığım hoparlörden dinledim. Hatta, devresini elektronik dergilerinden bulduğum 6 kanallı bir parametrik equalizer da yapmıştım. Kaset mekanizması ilginçti. Kutusu olmadığı için havadan telsiz yayınlarını kapıyordu. O zamanlar halk bandı telsizlerinin moda olduğu zamanlardı. “Arkadaş arıyorum, arkadaş…” gibi anonslar, derin muhabbetler…

Üniversite yıllarımın (1981-1986) sonları ve çalışma hayatına atıldığım ilk yıllar CD’nin yaygınlaştığı yıllardı. Üniversite’nin üçüncü sınıfında “Digital Design” dersimizde çok değerli Bülent Sankur hocamızın verdiği ödevin konusu olarak kendime “Digital Audio” konusunu seçmiştim. Ödevimi çok severek hazırlamıştım. Sayısal sesin temellerini, PCM ve CD teknolojilerini o ödev sayesinde anlamıştım. El yazısı ile yazdığım, şekillerini, tablolarını kendim çizdiğim bir ödevdi bu ve sonunda çok iyi bir not da almıştım. O zamanlar ödevler ya el ile yazılırdı, ya daktilo kullanılırdı, ya da üniversitenin bilgisayar sisteminden çıktı alınırdı. Kişisel bilgisayar henüz yaygın değildi. Bir çok öğrenci bilgisayar programlarını delikli kartlarda saklardı. Ben bir şekilde doğrudan bilgisayar terminalleri ile çalışmayı tercih etmiştim. Program ödevlerini sistemde tutuyordum.  Delikli kart ve floppy disk kullanmamıştım.

1342781027_black-water_front.jpegÇalışma hayatına geçiş: Belirli bir ekonomik güce erişince Selanik Pasajı ziyaretleri seyrekleşti. Salkım saçak elektronik devrelerden kurtulmak için gittim bütçeme uygun, şimdi modelini hatırlayamadığım bir Marantz CD oynatıcı aldım. İlk aldığım CD Joe Zawinul’un Black Water albümüdür.
O zaman internet henüz yaygınlaşmadığı için Hi-Fi konularını Stereophile ve Hi-Fi News and Record Review dergilerinden takip ediyordum. Sadece teknoloji değil aynı zamanda yeni çıkan albümleri de öğrenebiliyordum.
Zaman içinde kendi yaptığım ampliyi ve Marantz CD oynatıcıyı, bir arkadaşımdan aldığım ikinci el Denon CD player ve Audiolab entegre ampli ile değiştirdim. Kendi yaptığım hoparlörlerin sesi bir türlü hoşuma gitmiyordu. Uzun arayış, denemeler ve o zamanki bütçemin esnetilmesi B&W Matrix 2 Series 2 ile son buldu. Bu hoparlörleri severek uzun süre – apartman komşularımızla birlikte – dinledim 🙂

90’lı yılların sonlarına doğru şimdi kullanmakta olduğum B&W Nautilus 803 ve Mark Levinson No.383 ikilisini aldım. Sonra Lindemann D680 SACD player geldi. O zamanlar bir çok insanın SACD’den haberdar olmayışına, özellikle ses kalitesi peşinde koşan odyofillerin ilgisiz kalışına ve CD’ye talim etmesine şaşırırdım.

amoeba-psychBu dönemde CD sayım 2500’ü buldu. CD almak için İstiklal Caddesindeki Mephisto‘ya çok uğrardım. Çünkü en çok çeşidi orada buluyordum. Bazen de Lale Plak‘ta aradığımı bulurdum. Ne yazık ki Türkiye’deki müzik mağazalarında çoğu zaman aradığımı bulamıyordum. Bu nedenle bir dönem Amazon’dan çok CD/SACD sipariş ettim. Bir ara İstiklal Caddesi’nde Virgin Megastore açıldı diye çok sevinmiştim ama uzun ömürlü olmadı. Zaten çeşitlilik bakımından çok cazip olduğunu da hatırlamıyorum.

Geçmişte çalıştığım şirketlerden dolayı San Francisco veya Los Angeles taraflarına yolum düştüğünde mutlaka gittiğim bir mağaza vardı: Amoeba – bildiğiniz “amip”. San Francisco’daki mağazaya ilk gittiğimde büyüklüğü ve çeşitlilik nedeni ile şaşırıp kaldım. En son çıkan müzikler, baskısı durmuş CD veya LP’ler; ikinci el hem alabilirsin, hem satabilirsin… Genellikle Amoeba ziyaretlerim yarım günü geçiyordu. Üç ayrı ziyaretimin her birinde 40-50 CD/SACD/DVD aldığım olmuştur – tabi bunların bir kısmı ikinci eldi.

original_amoeba-music-hollywood-los-angeles

Albüm sayısı bir noktadan sonra yönetilebilir olmaktan çıkıyor. CD sayısını 2000’lere indirmek için elediğim bazı CD’leri arkadaşlarıma hediye ettim.

2013 yılından itibaren optik medya (CD, SACD, DVD, DVD-A ve BD) alımlarım durmasa bile çok azaldı. Yoğun olarak sayısal müzik dosyası edinmeye başladım. Lindemann D680 SACD oynatıcı dururken, içindeki DAC konusundaki beklentim ve video kalitesi nedeni ile Oppo 105 aldım. Artık bilgisayar, müzik ve video sistemimin bir parçası olmuştu. Oppo 105’in DAC bölümünde aradığımı bulamayınca, Oppo 105’i satarak harici bir DAC olarak exaSound e20 ve video işleri için de Oppo 103D aldım. Müzik kaynağı olarak optik medyadan sayısal dosyalara yöneldim, Lindemann D680’i sattım. Daha sonradan exaSound e20’yi e28’e yükselterek sayısal sesi ve sayısal (optik medya olmayan) videoyu çok kanallı olarak dinlemeye başladım. Temel öncelik ses. Ancak, sayısal video dosyalarının çok kanal olarak e28’den dinlenebilmesi de çok iyi bir deneyim oldu. Herhangi bir Home Theater receiver’dan alabileceğim sesin çok üstünde bir kalite olduğunu düşünüyorum. Çok kaliteli bir çok kanallı power-ampli bütçemin çok üstünde olduğundan mevcut stereo Mark Levinson No.383 ile 5 kanallı Proceed AMp-5’i (C, LFE, SR, SL kanalları için) paralel olarak kullanmaya başladım.

CD sayısı ile ilgili durum, daha çok sayıdaki sayısal müzik dosyası için de söz konusu. Şimdi, bilgisayarın içinde %90’ı dolu 2 x 4TB disk dönüyor – bir de bunların yedekleri var. Dışarıda da ayrıca bir 4TB duruyor. Sonuç olarak bundan sonra miktardan çok niteliği – çok dinlemediğim albümleri ayıklıyarak – arttırarak devam edeceğim.

Sayısal müzik dosyalarına geçişe paralel olarak yıllar içinde müzik keşfi için kullandığım kaynaklar da değişti. Bu sıralar en çok kullandıklarımı aşağıda listeledim.

  • Her tür müzik için öncelikle YouTube
  • Progressive rock için Facebook ProgTurk grubu
  • Progressive rock için YouTube ProgLine kanalı
  • Caz için Facebook KompleCaz grubu
  • Stereophile, Hi-Fi News & Record Review, The Absolute Sound dergileri ve web siteleri. Dergilerin tablet sürümlerine aboneyim. Albüm yazıları olduğu gibi, cihaz test yazılarının içinde de çok güzel müzik önerileri bulabiliyorum.
  • ComputerAudiophile forumu
  • Nativedsd.com
  • Yerel (FM) radyo kanalları: Öncelikle 94,9 Açık Radyo, sonra 96.2 Radyo Eksen ve 94.5 Rock FM ve bazen 88.2 TRT Radyo 3.

Evet, uzun bir yazı oldu. Başlarken bu kadar uzun olabileceğini düşünmemiştim. Bu satıra kadar gelebildiyseniz size teşekkürlerimi sunarım. Sağlık ve mutluluk ile kalın.

2 Comments:

  1. Sevgili Fatih, gördüğün gibi yazının sonuna gelmiş bulunuyorum:)
    Geçmişten bugüne anlattıkların o kadar aşina ki, sanki kendi geçmişimin özetini okumuş gibi oldum. Dual pikaplar, schaub-lorenz, basf, albümler, topluluklar, Tansel, Mephisto ve hatta sevgili Bülent Sankur hocam:)

    Eline sağlık, yakında tekrar görüşmek üzere..

    Aydın

Yorum yapın:

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.