• Okuduklarımdan, seyrettiklerimden aldığım notlar, izlenimler, incelemeler…

Steven Wilson ile Hi-Res konusunda röportaj (Digitaltrends.com – Mike Mettler yazısından çeviri)

Steven Wilson, “progressive rock” müziğinde favori isimlerimden biri. Kendisi 1967 doğumlu bir İngiliz müzisyen. Kurucusu, vokalisti, gitaristi ve şarkı sözü yazarı olduğu Porcupine Tree grubunun neredeyse tüm albümlerini ve kendi solo albümlerini dinledim ve bulunduruyorum. Aynı ismi taşıyan bir çok insan mevcut; benim bahsettiğim Steven Wilson’un Wikipedia bağlantısı burası; resmi web sitesi ise burası: StevenWilsonHQ.com

Önce Steven Wilson çalışmaları hakkında özet

Röportaj çevirisine/özetine gelmeden önce bazı bilgiler vereyim. Steven Wilson, oldukça üretken bir müzisyen: Porcupine Tree’den başka,

  • No-Man (şarkıcı ve şarkı sözü yazarı Tim Bowness ile kurduğu grup),
  • I.E.M. (krautrock ve deneysel rock müziği projesi),
  • Bass Communion (ambient, drone, ve elektronik müzik denemeleri yaptığı proje),
  • Blackfield (İsrail’li rock müzisyeni Aviv Geffen ile kurduğu grup) ve
  • Storm Corrosion ( Opeth’in lideri Mikael Åkerfeldt ile kurduğu grup)

gibi çeşitli grup ve proje çalışmaları mevcut. Bunların yanında solo albümleri de var,

  • Cover Versions (Aralık 2010)
  • Insurgentes (Kasım 2008)
  • Grace for Drowning (Eylül 2011, 2CD: Deform to Form a Star + Like Dust I Have Cleared From My Eye)
  • Get All You Deserve (Eylül 2012 “live” albüm)
  • The Raven That Refused to Sing (Şubat 2013)
  • Hand. Cannot. Erase. (27 Şubat 2015)

Uzun parçaları tercih edebiliyor, parçalarının içinde çok sayıda değişik katmanlar, bölümler bulunabiliyor. Solo albümleri bazılarına hitap etmeyebilir; biraz vakit ayırmak, odaklanmak gerekebiliyor. Steven Wilson’un müzisyen olarak sevdiğim bir yönü de ses kayıtlarına olan ilgisi. El attığı bir çok albüm, DVD-A 5.1 çok kanallı olarak alınabiliyor. Yukarıdaki grup ve projeleri yetmezmiş gibi başka grupların çıkan albümlerini yeniden 24bit/96kHz ile çok kanallı 5.1 olarak “mix” ediyor:

  • Caravan – In The Land Of Grey And Pink
  • Emerson, Lake & Palmer – Emerson, Lake & Palmer
  • Emerson, Lake & Palmer – Tarkus
  • Gentle Giant – The Power And The Glory
  • Hawkwind – Warrior on the Edge of Time
  • Jethro Tull – A Passion Play
  • Jethro Tull – Aqualung – 40th Anniversary Collector’s Edition
  • Jethro Tull – Benefit
  • Jethro Tull – Thick As A Brick
  • Jethro Tull – Warchild
  • King Crimson – Discipline – 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – Red – 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – Starless And Bible Black – 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – Islands – 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – In The Wake Of Poseidon – 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – Lizard – 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – In The Court Of The Crimson King 40th Anniversary Edition
  • King Crimson – Larks’ Tounges in Aspic
  • Simple Minds – Sparkle In The Rain (2015 Mart ayında bekleniyor)
  • Solstice – Prophecy (3 parça SW tarafından mix edilmiş)
  • Travis & Fripp – Follow
  • Tears For Fears – Songs From The Big Chair
  • Tim Bowness – Abandoned Dancehall Dreams
  • XTC – Drums And Wires
  • XTC – Nonsuch
  • Yes – The Yes Album
  • Yes – Close To The Edge
  • Yes – Relayer
  • Yes – Fragile (Mart ayında çıkacak)

Şimdilik öğrendiklerim bunlar ama yenileri de bekleniyor…

Steven Wilson röportajının özeti

Röportaj, teknoloji sitesi www.digitaltrends.com adresinde yayınlandı. Sound & Vision müzik editörü Mike Mettler tarafından gerçekleştirilmiş. 5 Mart 2015 tarihinde yazıyı birebir çevirerek burada yayınlamıştım. Daha sonra nezaket icabı, yazının sahibi Mike Mettler ile yazışarak yazıyı buradaki hali ile kullanmanın uygunluğunu sordum. Sonuç olarak bire bir tercüme yerine bir özete yer vermenin daha uygun olacağına karar verdim. Dolayısı ile aşağıdaki orjinalden yaptığım çevirinin özetidir. Yazının orjinalini okumak isterseniz: “Pushing the aural envelope with high-res audio…“.

Başlık, “Ses zarfını yüksek çözünürlük ile zorlamak” gibi tercüme edilebilir. Özette geçen bazı parça isimlerine YouTube bağlantılarını da ilave ettim. Yazıda İngilizce olarak “mix” olarak kullandığım kelime, orjinal olarak ayrı kanallardan yapılmış enstrüman ve vokal kayıtlarının bir master kayıtta birleştirilmesi/karıştırılması anlamına geliyor. Steven Wilson’un yaptığı bu karışımı yeniden yaparak, (CD’den) yüksek çözünürlüklü ve çok kanallı olarak hazırlanmasını sağlamış. Bu yüksek çözünürlüklü formatlara DVD-A veya Blu-Ray olarak erişebiliyorsunuz. Bu arada yazıyı hazırlarken bir yandan da “Hand. Cannot. Erase. ” albümünü dinliyorum – açıkçası çok başarılı buldum. Böyle albümlere pek sık rastlanmıyor. İşte özet:


Steven Wilson, bu yazıda 24bit/96kHz kayıtlar konusundaki yaklaşımını, “prog” ve “progressive” arasındaki kritik farkı ve “Hand. Cannot. Erase.” albümündeki çok kanallı ses felsefesinden bahsediyor.

the-audiophile-steven-wilson-3-970x0

Steven Wilson, Yes’ten Tears For Fears’a kadar eskiden çıkmış birçok albümü tekrar mix ediyor; bu mix’leri, standart CD çözünürlüğü olan 16bit/44.1kHz yerine daha yüksek 24bit/96kHz çözünürlüğü ile ve 5.1 çok kanallı olarak bizlere sunuyor. 

Dördüncü solo albümü, “Hand. Cannot. Erase.” (kScope) albümünü, değişik formatlarda kaydederken yaklaşımı, yeni standartlar koymak ve ses zarfını biraz daha zorlamaktı. Blu-ray formatında 96/24’lık çok kanallı ses ile 5.1 tarafında çıtayı bir kez daha yükseltti. Funk’u ELP ile buluşturan, türleri eğerek savuran Home Invasion‘dan ve tüm kanallardan, tüm silindirleri ateşleyen muhteşem gürültü karavanası Ancestral‘dan, Happy Returns‘ün can alıcı harmonik uyumuna, Wilson’ın yaratıcı ilham perisi pek duracağa benzemiyor.

steven-wilson-hand-cannot-erase-325x325

Steven Wilson: Aslında 48/24 ile 96/24 arasında büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. CD dinleyenleri hor görenlerden de değilim. CD dinlemeyi severim. İyi master edilmeleri şartı hala iyi ses verdiklerini düşünürüm. Ancak, 96/24 biraz daha iyi ses sağlıyor ve 96/24 kayıt etmemek için bir sebep yok. Çünkü bugün kayıtlarda kullandığımız bilgisayarlar çok güçlü. Şimdi 96/24 indirecek ortama da sahibiz, Blu-ray ve DVD ile bu çözünürlüğü koruyarak piyasaya sunabiliyoruz. Benim için konu büyük bir sıçrama elde etmek değil. Sadece biraz daha iyisi.

Bir çok insan farkı duyamayacağını düşünüyor, birçoğu zaten mp3 olarak veya 44.1/16-bit CD olarak dinleyecek, o zaman neden? Bu insanların bir noktayı atladıklarını düşünüyorum, çünkü biliyorsunuz odyofil pazarı giderek büyüyor. Diğer büyüyen endüstri ise vinyl (LP). Odyofiller için fiziksel ortam bakımından var olan, LP’ler ve Blu-Ray gibi yüksek çözünürlüklü formatlar. Evet satış hacimleri küçük – ama büyüyor.

Bazı insanlar yüksek çözünürlüğün farkını duyamıyor olabilir. Evet, elimizde sıkıştırılmış ses içeren DVD’ler var ve 96/24 kayıtlarla karşılaştırınca farkı anlamak zor olabiliyor. Ufak bir fark, ama ben ilk düşünceme geri geliyorum – 96/24 kayıt etmemek için bir sebep yok. Fark yüzde 0,1 daha iyi olsa bile neden yapmayasınız ki? Bence işin özeti budur.

steven-wilson-1127x751

Dikkatten kaçırılmaması gereken bir şey de işin psikolojik bir yönünün olduğu. 96/24 müzikte, CD ile duyamadığınız bir detay vardır. Duysanız da duymasanız da, onun orada olduğunu bilmek gerçeği ile karşı karşıyasınızdır. 

Yüksek çözünürlük muhabbeti, eğer master kayıt kötüyse anlamsız oluyor. Kötü yapılmış master kayıtları, kayıdın CD hatta mp3 kalitesinde piyasaya sunulmasından daha da kötü bir sorun.  96/24’ye geçmenin güzelliği, bazı şeylerin dışarıda kalması. Sıkıştırma yok, mastering mühendisinin sesi mahfetme olasılığı yok. Bu müzik tarihinde çok ama çok iyi bir gelişme.

Benim işimde ayrıca bir “master” aşaması yok, her şey doğrudan yaptığım mix’lerden çıkıyor – diske yapılan düz transferler. Bu, tekrar piyasaya çıkan Yes, XTC ve Jetro Tull kayıtlarımdaki durum ile aynı; kendi kayıtlarımda yaptığım gibi. “Bunun master’lanmasını istemiyorum” dediğimde çoğu müzisyenin ilk başta şok geçimesini şaşırtıcı buluyorum. Ama sonra anlıyorlar. Neden master’lansın ki? Yaptığını mix’ler çok iyi olmuş, master olarak onları onaylamışım, neden o haliyle dağıtmayayım ki? Şimdi, bunun herkes için öyle olduğunu söylemiyorum, çünkü bazı insanlar yaptıkları işin doğruluğunun teyidi için ekstra bir çift kulağa ihtiyaç duyar veya ister. Ama ben, stüdyoda ürettiğimin yüzde 100 hedeflediğim sonuç olduğunu ve insanların da bu sonucu duymaları istediğim bir aşamadayım. Açıkçası mastering işini tamamen bypass ediyorum.

Bence geçmişte insanların, mastering mühendislerinin siyah şapkayla sihirli işler yaptıkları konusunda, beyinleri yıkanmış. Ben mastering’in gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Çıkan bir çok albüm artık “düz transfer” olarak yapılıyor ve odyofiller bu düz kayıtlara aşık gibi görünüyor. Ses dinamiği sıkıştırılmıyor, üst frekanslarda ve baslarda kirlilik yok. Sanırım bu bir eğilim halini almaya başladı ve bunun pozitif bir eğilim olduğunu düşünüyorum.

Gelelim, “The Raven That Refused to Sing (and other stories)” ile yeni albümün farkına; çok kanal bakımından bir fark gözetmedim, ama “Hand. Cannot. Erase.” için özel bir planım vardı – “farklı bir şey yapmak”. The Raven çok olumlu karşılandı. Kariyerimdeki en iyi satan albüm oldu ki bu olağanüstü. Aynı zamanda “bundan bir tane daha yapayım. 2.bölümünü yapayım. İnsanlar bunu sever, aynısından bir tane daha vereyim.” gibi bir düşüncem olmadı.

stevenwilson143_-1000x1500 stevenwilson362-1000x1500 the-audiophile-steven-wilson-002-1000x1500

Temel başlangıç noktam, “tamamıyla farklı bir şey yapayım” oldu. Biraz elektronik, biraz pop, biraz metal unsurları koyalım. Modern dünyanın ve 21’inci yüzyılın kavramlarına dayalı olsun, ve müzik hikaye tarafından dikte edilsin.

“First Regret” ve “3 Years Older” gibi ilk parçalardaki vokallerde farklı karakter ve tonalite var. Açıkçası doğrudan bir kadının bakış açısından bir hikaye idi, ki bu benim için de bir değişiklik. 2003’de İngiltere’de yalnız başına ölen ve vücudu 2 yıl boyunca fark edilmeyen bu kadının (Joyce Carol Vincent) karakterinin içine girmeye çalışıyorum. Bu benim tarafımda baya esneklik gerektiriyor. Fakat her kayıtta yapmaktan hoşlandığım, “bu kayıttaki sınavım nedir, neye meydan okuyacağım?” konusu ile yüzleşmek. Ve bu durumda, hikayenin bir kadın bakış açısından yazılmış olması ve tabi ki bir kadın şarkıcı (Ninet Tayeb) ile çalışmak, benim için oldukça yeni bir şeydi, ve bir de “Perfect Life”daki konuşma bölümünü yapan kadın aktrist (Katherine Jenkins) ile.

Bildiğiniz gibi, elektronik müzik, pop müzik, metal, caz, hepsini keşfetmeye çalıştım. Bir sebepten dolayı, insanlar beni bir tek kategoriye koymaya eğilimindeler – “bilirsin o progressive rock yapar.” Doğrudur, bütün bu unsurlar, her zaman müziğimde yer buldu. Bu kayıtta farklı unsurlar ortaya çıktı ve bazı bakımlardan benim müziksel kişiliğimin tüm parçalarının dışa vurulduğunu hissediyorum.

“Progressive” kelimesi çoğu kez “prog” olarak kısaltılıyor ki bundan nefret ederim çünkü anlamsız, ve generik bir müzik türü etiketi olarak yerleşmeye başladı. Ben hala “progressive” kelimesini, özellikle doğru anlamı ile kullanılmasını seviyorum – değişmek,  farklı müzik formlarının birleştirerek eşi benzeri olmayan bir şey yaratılması. Tüm bunlar müziğimi yaparken, gerçek “progressive” ruhu ile düşünmek istediğim şeyler.

Albümde, kadın vokalistimi belirlemek için etrafa sordum ve uygun olabileceğini düşündüğüm üç dört kadın şarkıcı buldum ve hepsininde aynı şarkıyı, Routine’i söylemesini istedim. İçlerinden birinin “İşte Bu” diye beni uçurmasını bekliyordum. Ninet’in yaptığı işte buydu, çünkü ondan beklemediğim bir şey yapmıştı. Bu, işbirlikçilerinizle çalışırken dikkate aldığınız bir unsurdur – siz şaşırtmalarını, uçurmalarını, müziği düşünmediğiniz bir seviyeye yükseltmelerini beklersiniz. Onun yaptığı da tam olarak buydu.

Ama çok garip. Karakteri ben yazdığım halde, kelimelerimi başkasının ağzından duymak garipti, özellikle kadın bir şarkıcıdan. Garip kötüydü demek istemiyorum, sadece garip değişikti. 

Hand. Cannot. Erase. diğer albümlerime göre daha çok katmandan oluşuyor. Bunu daha çok stüdyo mimarisi olarak niteleyeceğim. The Raven daha çok stüdyoda altı kişilik bir grup tarafından canlı olarak çalınacak şekilde yazılmıştı ve albümü dinlediğinizde, duyduğunuzun çoğu canlı olarak çalınmıştı. Bu albüm öyle değil. Bu albümde, ses tasarımı diyebileceğiniz unsurlar ve  üretim katmanları mevcut ve bu unsurlar çok kanallı ses ile çok daha güzel kendilerini buluyor.

steven-wilson-2-1500x1000

Geçen 30 yıl içinde CD olarak çok kötü olarak basılan bir çok albüm oldu, ama ilk aklıma gelen [Jethro Tull] Aqualung. CD olarak tekrar piyasaya çıktığında, kötü olduğunu düşündüğüm bir çeşit gürültü giderme (de-noising) işleminden geçti. İnsanların gerçekten istediği müziğin doğal dinamiğidir. Teyp gürültüsüne takmazlar. Bunu dikkate almayıp gürültü bastırma teknikleri uyguladığınızda, sanki üzerine örtü örtülmüş gibi kötü ses veren albümleriniz olur.  

Yes’in Fragile albümünün orjinal mix’i dinledim. Açıkçası ne yapmak istediklerini anlayamadım. Ben daha yoğun ama düzgün bir çok kanal mix’i ve orjinaline – sololar olsun, bateri kısımları olsun – çok sadık bir mix yapmaya çalıştım. Zaten neredeyse tüm kayıtlarımda denediğim bu: Yoğun ve aslına sadık.

Benim işim her şeyin birbirine kenetlendiği hissini veren bir şey yaratmak. Ne demek istediğimi açıklayayım. Bir sürü çok kanallı mix’te işler stereo’daki gibi oluyor; herşey ön tarafta dümdüz, ara sıra bazı sesler arkadan geliyor, ama ön ile arka bir birine bağlantılı değil. Benim yaklaşımım – ki işin başında  Elliot [Scheiner] çalışırken izledim – her zaman birbirine bağlı duran bir çok kanal resmi oluşturmaya çalışmak oldu. Örneğin, bas ve bateriyi her zaman biraz odanın içine sokarım, Ve arka hoparlörede biraz veririm, ama biri önde, biri arkada iki ayrı grup çalıyormuş hissine kapılmazsınız. 

Roundabout mix’i ile ilk başta arkaya biraz daha fazla ağırlık verdiğimi düşündüm, ama gruptan bağımsız gibi gelmiyor – umarım. Günün sonunda, çok kanallı bir mix yapmak, bir şeyleri birbirinden biraz uzaklaştırmanızı gerektirir, yoksa çok kanallı bir unsur katmamış olursunuz. Benim marifetim, denge ve bağlantıları korurken, üç boyutlu bir sesi alanı yaratmakta yatıyor.


Tekrar hatırlatayım, bu yazının orjinalini okumak isterseniz: “Pushing the aural envelope with high-res audio…“.

Blogumda bu yazıda geçen bazı konular ile ilgili temel bilgiler bulabilirsiniz:

Yorum yapın:

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.