• Okuduklarımdan, seyrettiklerimden aldığım notlar, izlenimler, incelemeler…

Mevcut Sistem

Birkaç hafta önce yazılarımı okuyan bir arkadaş, “müzik dinlediğin sistemi topluca anlatabilir misin?” sorusunu iletmişti. Web günlüğünün eski yazılarında bu bilgi dağınık olarak var. Bu yazıda derli toplu bir özet yapacağım. Yalnız bunları okurken beklentinizi doğru ayarlayın. Bu sadece benim müzik dinlediğim sistem, bir deneyim paylaşımı. “İdeal sistem” gibi bir iddia yok. Sadece bir örnek. Kendi doğrularınıza ve bütçenize göre size en uygun gelen sistemi oluşturmak sizin işiniz. Zaten bu sistem ile ilgili kendi eleştirilerim de mevcut. Örneğin, bilgisayar tarafında farklı anakart ve CPU alternatifleri denemek isterdim. Çünkü, ana kartın hissedilir şekilde sesi etkilediğini deneyimledim. Öncelikle hoparlör tarafında da bir değişiklik yapmak isterdim. Ampli tarafında da çok iyi bir çok kanal güçlendirici isterdim. Çok kanal ihtiyacı müzik için – ev sinemasından bahsetmiyorum. Elimde çok sayıda, çok kanallı müzik kaydı var ve bunları dinlemek hoş bir deneyim.  Ancak, bahsettiğim bu iyileştirmeler için o bütçeyi ayırmak, diğer yaşam öncelikleri arasında şimdilik çok aşağılarda. 

Öte yanda bu sistemi müzik dinleme ihtiyacımı karşılamak için son derece yeterli görüyorum. LP, CD gibi medya türlerine dayalı bir sisteme geri döneceğimi hiç sanmıyorum. Bunun belli başlı sebepleri, büyük bir müzik kütüphanesini yönetebilmek, CD’den daha yüksek çözünürlüklü kayıtlara erişebilmek, kayıtlara daha düşük maliyet ile sahip olabilmek…

Uzun süredir çok kanallı güçlendiricim arızalı durumda. Bu nedenle müziği stereo olarak dinliyorum. Aşağıda mevcut stereo sistemi anlattım. Ancak yazının en sonunda çok kanallı sistemin de genel bir çizimini görebilirsiniz. Gelin şimdi sistemdeki her bir unsurun kısaca üzerinden geçelim. (Bu yazı Ekim 2019’da güncellendi)

NAS

Müzik dosyaları kendi topladığım, FreeNAS işletim sistemini kullandığım NAS sisteminde duruyor. Burada, 3TB + 4TB + 4TB (=11TB) disk ve bunların kopyaları olmak üzere toplam 22TB kapasite mecvut. Her bir diskin doluluğunu %80 altında tutmaya özen gösteriyorum. %80 doluluk oranı altında kalmak NAS performansının düşmemesi bakımından FreeNAS’ın önerisi. Zaman içinde “arşivde bulunsun diye” o kadar çok albüm toplamışım ki, son zamanlarım hep bunları dinleyerek ve gerçekten beğenmediklerimi silerek geçiyor. 10’larca terabyte’lık bir kütüphaneye sahip olmak benim için öncelik değil. En çok sevdiğim, bıkmadan dinleyeceğim müziklerin en iyi kayıtlarından oluşan bir kütüphane benim için daha öncelikli. NAS ile yazdığım önceki yazı burada. Web günlüğünün ana sayfasıdan “NAS” kelimesi ile arama yaparsanız, FreeNAS ve ZFS dosya sistemi ile ilglii yazılarıma da erişebilirsiniz.

NAS tek alternatif değil tabi. Genel prensip, PC kasası içinde, önce kendi fiziksel gürültüsü, ikinci olarak da kasa içinde oluşan elektromanyetik girişim nedeni  hard disk kullanmamak. Bu kulakla duyulabilecek bir durum. Kasa içinde kullanılan SSD ile aynı kapasite çok pahalı. PC’ye USB bağlantısı ile harici disk kullanımı ise, arada Intona Hight Speed USB Isolator olduğu zaman biraz daha iyi. Ancak, hard diskin fiziksel sesinden kurtulmanın yolu diskleri – benim örneğimde NAS’ı – başka odada tutmak.

Gigabit Ethernet Switch ve Ethernet Kablosu

NAS, music server PC ve PlayPoint cihazları bir Gigabit Ethernet Switch ile bağlı. NAS gürültülü çalıştığı için müzik dinlediğim yerden farklı bir odada duruyor. Switch’in sese etkisi nedir bilmiyorum ama NAS bağlantısında kullandığım 20 metrelik Cat-5 Ethernet kablosunu Cat-6 veya Cat-7 ile değiştirmek gibi bir planım var. Kulağımla duyma şansım olmadı ama, Ethernet kablolarının da bu işe etki ettiği ile ilgili bir çok görüş hatta test mevcut.

Music Server PC

Bu bilgisayar ile ilgili detaylara önceki yazılarımdan erişebilirsiniz. Yalnız bir süredir, Gigabyte H97H-WIFI anakartından Intel DH61AG anakartlı sisteme geri döndüm. Daha düşük CPU gücüne sahip olmasına, yavaş çalışmasına, arasıra takılmasına rağmen! Sebep, DH61AG’nin ses kalitesinin daha çok hoşuma gitmesi. Evet, anakart ses kalitesine etki ediyor! Şimdi hangi kartların ses kalitesi daha iyi diye sorarsanız, bir yanıtım olmaz. Ancak bir prensip olarak mümkün olduğunca basit, az elemanlı, az özellikli kartları tercih edin derim. Örneğin çok şart değilse Wi-Fi olmasın, kart üzerinde onlarca elektrolitik kondansatör olması, medya tüketim özellikleri minimize edilmiş bir sunucu kartı olsun vb… Tabi aynı bilgisayarı video ve ev sineması gibi diğer amaçlar için de kullanma planınız varsa o zaman bir denge bulmak gerekiyor.

Müzik sunucu bilgisayarında gözetilebilecek bir kaç önemli konu var: (1) sessiz olacak (2) doğrusal güç kaynağı ile beslenecek (3) USB DAC bağlantısı için iyi bir PCI-USB kartı kullanılacak ve bu kart enerjisini (PC içinden değil de) harici bir doğrusal güç kaynağıdan alacak. Burada JCAT USB Card Femto tercih ettim. Çok ucuz bir kart değil ama işini çok başarılı yapıyor.

Music Server PC iki işleve sahip. Birincisi, müzik sunucu + player/renderer işlevi ve bu durumda doğrudan USB ile DAC’a bağlı. İkinci işlev ise kontrol bilgisayarı olarak kullanım. Yani player (renderer) olarak exaSound PlayPoint kullanılıyor. Music Server PC’den JRiver MC25 yardımı ile müzik kütüphanemi yönetiyor, müzik dosyalarını seçip Play Point üzerinden çalınmasını sağlıyorum. Bu işlev için PC ve PlayPoint aynı ağ üzerinde olmalı. Ancak, DAC’a sesi gönderen exaSound PlayPoint.

İşletim Sistemi

İşletim sistemi olarak ilk başta Windows Server 2012 R2 (Core Modunda) ve Audiophile Optimizer 2.2 kullanıyordum. Sonradan WS2019 (GUI) modu ve Audiophile Optimizer 3.0’a geçtim. JRiver sürekli güncellemeler gönderiyor. Bunları GUI modunda yapmak için sürekli Core-GUI arası geçiş yapmam gerekiyordu. WS2019’da bu geçiş mümkün değil, ilk kurumda GUI veya Core yüklüyorsunuz. Dolayısı ile WS2019 GUI modunu tercih ettim. Ama açıkçası WS2019 GUI ile WS2012 Core’dan daha iyi sonuç aldım. Özellikle işletim sistemi hafiflediği için CPU ağırlıklı işlemlerde donanım daha rahat çalışmaya başladı. Eskiden, özellikle DSD128 gibi dosyalarda veya parça geçişlerinde takılmalar olabiliyordu.

Doğrusal Güç Kaynağı

Resimde gördüğünüz gibi, bilgisayar, bilgisayar içindeki USB kartı, DAC ve exaSound PlayPoint doğrusal güç kaynağından besleniyor. Bu ses kalitesi bakımından önemli bir strateji. Bir ara DAC’ı 12V akü ile besledim. Ancak, iki sebepten çok memnun kalmadım. İlki, pratik açıdan periyodik olarak akü sevyesini kontrol etmek ve şarj etmek gibi ekstra bir yük var. İkincisi, akünün akım kabiliyetinin çok iyi olması lazım. Akü akım sağlama bakımından yetersiz kalırsa seste bir cılızlaşma oluyor.

Bu arada dışarıdan ne kadar doğrusal güç kaynağı bağlasanız da, anakart içindeki alt birimlerin beslenmesi için anakart üzerinde anahtarlamalı güç birimleri yer alabiliyor. Bundan kaçış yok.

ExaSound PlayPoint

Müzik dosyalarının çalınmasında (renderer) kullandığım alternatif cihaz exaSound Play Point. Bu cihazdan eski bir yazımda bahsettim. Bu cihaz, toplama bilgisayara göre daha sade ve tahminen RFI ve EMI bakımından daha temiz bir tasarım. Aslında yukarıda bilgisayar ana kartı ile ilgili belirttiğim prensipin güzel bir uygulaması.  Sonuçta Play Point de bir bilgisayar. Daha basit bir konfigürasyon (Linux tabanlı) ve Music Server’dan biraz daha doğal ses kalitesine sahip. Ancak, SACD ISO dosyalarını şimdilik çalmadığından bu dosyaları DSF’e çevirmek gibi bir ek zahmet sözkonusu. Cue dosyalarını da desteklemiyor – dolayısı ile tek dosya halindeki albümlerde parçalar arası atlama pratik olmuyor. Ama bence bu öncelikli bir sorun değil. Kütüphanden müziği seçme ve çalma komutunu Music Server PC’den veriyorum. Play Point’in tek görevi ona yönlendirilen dosyayı çalmak. ExaSound PlayPoint incelememe buradan erişebilirsiniz. Web günlüğündeki tek exaSound PlayPoint yazısı bu değil. Arama yaparak diğer yazılara da erişebilirsiniz.

USB Kablosu

Bilgisayar-DAC, Play Point-DAC arasında kullanılan USB kablosu için çeşitli denemeler yaptım. Hatta, arada Intona High Speed USB Isolator  da denedim. Açıkçası bu konfigürasyonda, çok pahalı bir USB kablosu kullanmayı gerektiren, kayda değer bir fark elde edemedim. Pahalı USB kablosu ile ucuz USB kablosunun farkını bu sistem pek göstermiyor. Sebebi exaSound DAC’ın özel USB mimarisi. exaSound DAC’ler asenkron USB aktarım modunda çalışır. Bu modda DAC bir ana aygıt olarak çalışmaktadır ve bilgisayar yalnızca DAC tarafından talep edildiğinde veri sağlayan bir bağımlı görevi görmektedir. USB arabirimi, verileri oynatma oranından çok daha hızlı iletir. Veri teslim edildiğinde, DAC’ın bellek arabelleğinde saklanır. Aygıt yazılımı, oynatma sırasında tamponun boş kalmamasını sağlar. Bu şekilde, DAC yongası daima cihazın hafızada kayıtlı olan verileri alır. Oynatma zamanlamasının kesinliği sadece DAC osilatörleri tarafından belirlenir. Bilgisayar zamanlayıcıları ve USB arayüzündeki gecikmeler tarafından hiçbir şekilde bozulmaz. Bir de exaSound’un özel yazılmış ASIO sürücüsünü unutmamak lazım; bilgisayarın içindeki ses birimlerini atlayarak daha kısa bir yol sağlıyor.

Öte yanda başka marka DAC’larda USB kablosunun önemli farklar yaratabildiğini de kulağımla duydum. Bu durum sözkonusu DAC’ların USB uygulamasından kaynaklanıyor.

exaSound e22 MkII DAC

exaSound e22 DAC çok severek kullandığım bir ürün. Eski yazılarda yer aldığı için detaylara girmiyorum. Ancak exaSound e32’ye geçmek gibi bir hedefim var açıkçası. Tabiki bundan daha iyi DAC ürünleri piyasada mevcut.  exaSound DAC’ın özelliği kendi fiyat seviyelerindeki en iyi seslerden biri olması. Daha iyisi için çok daha fazla bütçe ayırmak gerekiyor. Ayrıca, DSD64/128/256 desteği benim için önemli. Sevdiğim müzik türünü özgün bir DSD kaydından dinlemek çok hoş bir deneyim. NativeDSD.com gibi sitelerde DSD kayıt sayısının hiç de az olmadığını görebilirsiniz. Tabi, ağırlık genellikle caz ve klasik türler. 

Analog Arayüz Kablosu

DAC ile ampli arasında uzun süredir,  DH Labs BL-1 Series II kablosu kullanarak kendi ürettiğim balanced kabloyu kullanıyordum. Yakın geçmişte, bu kabloyu DNM Balanced Interconnect V3 ile değiştirdim. Açıkçası sesteki iyileşme beni şaşırttı. Eski hoparlörlerimden olduğunu düşündüğüm olumsuz bir karakter bir anda kayboldu. Detay farkedilir derecede arttı. Bu kabloyu başka bazı kablolarla da karşılaştırdım. Açıkçası fiyat performans olarak çok başarılı. Bütün analog interface kablolarımı DNM ile değiştirmeyi düşünürüm. DNM kablosu fiyat performans olarak çok başarılı bir ürün. İnternetteki inceleme yazılarına bir göz atın isterseniz.

Güçlendirici ve Hoparlörler

Bu noktada markalara girmeyi düşünmüyorum. Müzik kaynağı ne olursa olsun (CD, LP veya bilgisayar) ucunda bir güçlendirici ve hoparlör olmak zorunda. Uzun yıllardır sistemimde aynı güçlendirici ve hoparlörü kullanıyorum. Çeşitli ampliler denedim ama mevcut güçlendiricinin sesinden genel olarak memnunum. Bilinmeyeni, denenmemişi hep merak ederiz doğal olarak. Kullanmakta olduğum bir entegre (Pre+Power) güçlendirici. Ancak, preamp katını kazançsız (unity-gain) olarak kullanıyorum – sanki bir güç amplisi gibi. Bu modda, ses şiddeti düğmesi etkin değil. Ses kontrolunu DAC üzerinden yapıyorum. exaSound ses şiddeti kontrolu bakımından oldukça başarılı. Eğer güçlendiriciyi değiştirebilseydim, pre katını tamamen devreden çıkarttığım class-A bir Power Amp. denemek isterdim – preamp olmadan. Sinyal yolunu fazla uzatmaya gerek yok.

DAC’a doğrudan Power Amp bağlantısında dikkat edilecek bir konu, eğer hoparlör duyarlılığı çok düşük ise, ses şiddeti en fazla konumda olduğunda yeterli gelmeyebilir. Biliyorsunuz, 90dB duyarlılıklı bir hoparlörden 50W güçlendirici ile aldığınız sesi, 87dB duyarlılıklı bir hoparlörden 100W ile alabilirsiniz. Her 3dB fark 2 kat güç gerektiriyor. Ben geniş sayılabilecek bir apartman dairesi salonunda böyle bir sıkıntı yaşamıyorum – mekan daha büyük olsa bile yeterli olurdu. Bazen oldukça yüksek sesle dinliyorum. Apartman komşuları ile konuşurken bir rahatsızlık var mı diye ara sıra yokluyorum. Olumsuz geri dönüş olmadı – ya da çok kibar insanlar.

Hoparlörlere gelince; uzun yıllardır aynı modeli kullandığımdan artık değiştirmek istiyorum. Yaptığım dinlemeler sonucu ATC markasının bazı modellerini düşünmeye başladım. Hatta aktif bir model bile olabilir. Ancak belirttiğim gibi diğer hayat öncelikleri nedeniyle bu alana şimdilik yatırım yapamıyorum. Ancak, hoparlör şu an sistemimde değiştirmek istediğim en öncelikli eleman.

Çok Kanallı Müzik Sistemi

Bundan bir önceki sistemimde çok kanallı müzik dinleyebiliyordum. Ses kalitesinden dolayı ön sağ-sol hoparlörleri süren bir entegre güçlendirici ve diğer kanallar için de başka çok kanallı bir güçlendirici kullanıyordum. Ancak, çok kanallı ampli bozuldu ve onarım için bir kenarda uzun süredir bekler durumda. Sistemin resmi aşağıda. Bu sistemde yapmak istediğim iki başlıca değişiklik var. (1) İki ayrı güçlendirici yerine bir tek, daha kaliteli bir çok kanallı Power Amp , dolayısı ile stereo ve çok kanal için tek kutuya inmek; (2) Orta hoparlör bir sebepten dolayı zayıf kalıyor. Bu zayıflığı daha iyi bir orta hoparlör ile gidermek. Hatta, sağ, orta ve sol’u tümden yenilemek. Kanalları süren elektroniğin tamamen benzer olması lazım. İnsan kulağı, farklı sistemlerden gelen sesteki çok ufak gecikmeyi farkedebiliyor. İşin ideali tüm kanalların kablo-güçlendirici-hoparlör bakımından tamamen aynı/uyumlu/dengeli olması. Çok kanallı müzik işi, hem daha maliyetli, hem daha zahmetli, hem de, kaliteli çok kanal destekleyen donanım bulmak, kaliteli stereo donanım bulmak kadar kolay değil.

Yorum yapın:

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.